1 Kasım 2010 Pazartesi

İlişiksiz ilişkiler... Bir dur ve bak!


1 Kasım 2010, Pazartesi

İkili ilişkilerden yani sevgili muhabbetlerinden haz etmeme rağmen maalesef daha fazla kaçamayacağım. Ben kimim ki bununla savaşabileyim? 

Zaten sırf benim değil, şu anda herkesin en büyük konusu, derdi bu. Yanımızda olmayan kişi, sevgili, yar, eş, dost.. Adı ne olursa olsun, sabah yatakta yalnız uyanmakla ilgili birşey ya da akşam aynı yatağa girmene rağmen yanındaki kişiyi tanımamakla ve katlanmakla ilgili. Gerçekten kim olduğumuz ve ne istediğimiz ile ilgili...
Maskeni Çıkart

Gerçeklikten kaçarken sığındığımız yalan bir liman belki de ilişkilerimiz ve arayışlarımız. Ne zamandan beri katlanmak oldu birliktelik ve yalnız kalmamak için herhangi birisine vermeyi zorunlu hissediyoruz.  Vermekten kasıt bedenen bir sunum değil, benliğimizi vermek. Haketmeyene sunumda bulunmak. Bu konu sırf sevgililik ile ilgili değil aslında arkadaşlıklarımız da bu münasebetsizlikten payını almıyor mu?

Birisiyle beraberlik, hımmm, tek kişi ile ömür geçirme, bunun için anlaşma yapmak, imzalar atmak. Gelecek hedeflerimizi hep bunun üzerine kurmak…. Peki  aslında evlilik doğamıza aykırı değil mi? Yok yok bu soru yanlış oldu, tek eşlilik doğal mı?

Her iki cins için de pek doğal görünmüyor.
1-    Erkek:
Kedi misali her yere "pıst"lama ihtiyacı içerisinde. Mümkün olduğunca dölümü dağıtayım, şanım yürüsün düşüncesinde. Hatta bazı zamanlarda bunun için bir seçim yapma kısmını bile es geçer durumda çünkü fiziksel olarak bunun ihtiyacı içinde.
2-    Kadın
Kur yapılmasının ihtiyacı içinde. Ona, onu en üstün kadın gibi hissettirecek en güçlü erkeği iliklerine kadar sömürmek asıl derdi. Ben mükemmelim, herkes beni sevsinci.  Eeee, böyle bakınca 1 erkek 1 kadını ne kadar uzun süre muhteşem hissettirebilir? Benim gördüğüm öyle çok uzun sürmüyor o iş. 
Nerde tıkanıyor, sebep ne, kadında mı problem erkekte mi? Bu konuya da derinlemesine inilmeli (ama daha sonra, o kadar yetkin değilim)

Tek eşililiğin iyi tarafları da var. Her güne emin uyanmak, dertleri paylaşmak, ortak adım atmak, en önemlisi paylaşmak.. Ama bir şeyi kaçırıyoruz, her iki taraf için de geçerli. Tavlamak için o güne kadar yaptıklarımızı bir anda unutuvermek, pıstlamak ya da beğenilmek için çaba göstermemek. Ahan da en büyük yalnış, eşin olan kişiyi görmezden gelme durumu.
-       Erkek: Ohh nasıl olsa kaptım karıyı, her gece benimle istediğim zaman "pıst"larım.
-       Kadın: Ohh kapakladım herifi en sonunda amma da kanırttı, her gece dışarlarda, her gece bakım/ makyaj, yemek yemeyi unuttum kilo almayacağım diye, şimdi biraz da ben keyfini çıkarayım. 

ZAAAAAARRT >>> YANLIŞ.... N'apıyorsun, nerdesin, kimlesin, en önemlisi sen kimsin? Onunla neden bu ilişki içindesin, ne istiyorsun ve karşılığında ne veriyorsun?

Bir de olmadığın bir kişiyi oyanayarak, yani bu oyunun tüm gereklerini yerine getirerek birisini tavlıyorsun sonra bir anda gerçek sana  dönüşüyorsun. Yahu, tabii ki ne kadın ne erkek tanımadığı biriyle evlendiğini fark ettiğinde mutlu olmaz.. Mutlu olmadığı için kaçar, sevişmez, konuşmaz, sosyalleşmez, en sonunda birileri kaçar gider ve bu rüya burada biter.

Peki bu maskeler neden? Niye kendimizle barışık değiliz ve yine bize öğretilenlerden beslenmeye çalışıyoruz. 
En  basiti kaçan kovalanır oyunu. Bu nedir, yani bence, çok kolay elde edileni değil de birazcık emek harcadığını istersin. Eeee doğru, ucuz ayakkabı yerine biraz daha pahalısını tercih etmek gibi bir şey.  Bu kabul de, nereye kadar ? Ben kaçıcam derken neden günün nimetlerinden yararlanamıyorum ve neden zamanımı boşa harcıyorum. Yok kardeşim, benim kaçacak vaktim yok. Zamanım değerli, ben buradayım yiyorsa gel, yoksa sakın benim vaktimi çalma Zaten harcadığım 32 yılımı geri kazanmaya çalışıyorum.

Yoruldum artık ya ilişiksiz ilişkilerden. Yalanlar oyunlar üzerine kurup ondan sonra ilelebet sürsün temennileri. Uyan uyan, yok öyle yağma. Önce kendine dürüst davran sonra karşındakinden dürüstlük bekle.

Her geçen gün daha da bencil oluyoruz bir de ve doğal olarak hayatın her köşesine yansıyor, en çok etkilenen de sözde yaşadığımız ilişkilerimiz.
Meziyet de burada, zira çok emek vermek, uzun sure mesai harcamak lazım, doğru kişiyle doğru ilişkiyi yaşamak için. Öyle kariyer peşinde koşmaktansa biraz da gerçek mutluluğumuzu besleyebilsek keşke.

Bir diğer kandırmaca da karşındakini değiştirmeye çalışmak! Biz kadınlar bu tufaya çok düşüyoruz, sanıyoruz ki herşey bize bağlı, hallederiz bunu. Yok öyle yağma, bilelim ki o değişmeyecek. O yüzden baştan onu seçme, bırak bırak, istediğin neyse tam olarak bundan emin ol ve onu aramaya başla.

Aman, aman asıl konuyu unuttum, güven. Nasıl da zor birşeydir güvenmek. Sağdan soldan yıllarca kazık ye, sonra da gel karşındakine güven. Yani insanın yakın arkadaşı bile şöyle yağsızından kazığı güpe gündüz sokarken, el neden atmasın. Böyle böyle düşünürken bir de bakmışız kendimize de güvenimiz gitmiş, çünkü sanıyoruz ki asıl problem bizde. Unutuyoruz çünkü asıl isteğimizi, yanlış yerlerde arıyoruz gerçek sevgiyi. Sonuçta da tamir edecek binlerce kırık "ben"le kalıyoruz. Ama asıl konu şu, "ey karşıdaki kişi sen güvenilmeyi haketmek için ne yaptın bu hayatta bana?". Dürüst ol önce, insan ol ki ben de seni seveyim, güveneyim.

Offf off, aynı evde yaşama çabaları da başka bir şey. Bazı günler ben evin içine kendimden sıkılırken, başka bir adamla paylaşmak, amanın, kaç kaç kaç kaç… Hah aahaha şimdi eğri oturup doğru konuşalım,  bir de işin benle yaşama boyutu var. Gittikçe anneme benziyorum derken bakıyorum ki anneanneme daha çok benziyorum, haha haha, rahmetli nur içinde yatsın ama zor kadındı. Dırdırı, vırvırı hiç bitmezdi! Eh yaş da her geçen gün geriye gitmiyor, ileri gittikçe de insan daha da bir BENcil oluyor. Ben yeni "ben"e alışmaya çalışırken elin adamı gelip beni nasıl sarıp sarmalasın. Bir saniye, bir durun, önce ben beni bir anlayayım, seveyim, sayayım da sonra ona emin anlatayım. Gelmeyin üstüme şu anda yalnız kalma hakkımı kullanmak istiyorum.

Ne olursa olsun, aslında karar verilmesi gereken tek bir şey var. Gerçekten karşımızdakinden ne bekliyoruz, sadece seks mi, dostluk mu, beğenilmek mi, yoksa dışarıya bak ben yalnız değilimi göstermek mi? Cevap bir gelsin ondan sonrasına geçelim. Herşey  adım adım olsun. Başkalarının bizim için çizdiği yolda gitmektense, düşe kalka kendi yolumu çizmemizi öneriyorum. En azından gereksiz pişmanlıklar ya da saçma suçluluklara gerek kalmayacak. "Ben denedim ama olmadı" demek kadar özgür kılan bir şey yok. "Tüh aramayacaktım, bak" demelere gerek yok. 

Gelen gelir, giden gider, burada kalan bir ben varken, başka bir şey istemem. Ben bana iyi bakayım yeter, en büyük düşmanım olan kendimle barışık olmaya karar verdim bir kere, sözümden dönmem, bilen bilir.

Önce ben sonra onlar. Bu bencillik değil, gereklilikten. Herşeyin daha iyi olabilmesi için önce ben çok daha iyi olmalıyım.

Şimdi kendime iyi davranmam gerek, haydi bana müsade.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder