22 Kasım 2010 Pazartesi

Normalmişim değilmişim, kime ne?

Bu ay başı deli gibi Susan Miller'in Kasım yorumlarını bulmaya çalıştım, evet bunu yaptım, ne var? Yani son 3 aydır yapıyorum, bu bir sorun mu?  Bir sabahın köründe de Işıl'ın duvarında hack'lenmiş Kasım ayı burç yorumlarını görünce de çok sevindim. Bir çırpıda okudum, ohh sefam olsun. Hah ahahahah her kelimeyi anlamama imkan yoktu, yanımda sözlük olmadan, ama anladığım tek şey var işlerim artık yoluna girecekmiş. Bu ay (geçen ay olduğu gibi) benim ayımmış. Burası tamam da iş gönül meselelerine gelince öyle pek iç açıcı değil anlaşılan. Gerçi benim işlerim açılmadan gönlümü pek birilerine açasım da yok, karşımdakine yazık, yazık vallahi de yazık, ondan da çok bana yazık.


Bu arada Susan sen bir yalancısın.. Ne oldu benim romantik günlerim?


Aralık geldi çattı. Ama ben 2010’un bitmesine hazır değilim zira daha yapılması gereken şeyler var. Bulmacanın eksik kalan yerlerini daha çözemedim ki.


Geçenlerde anneme kahvaltıya gittim, birisiyle beraber olup olmadığımı sordu o en tatlı sesiyle. Cevabım çok nazikti, "Hayır anneciğim!", ama ses tonum bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemediğimi fazlasıyla ifade edebildi. Geçen gece de telefonda şu soruyu sordu, "Eee, tatlim artık normal bir iş yapmanın vakti gelmedi mi?". Cevabım, "Şimdi bu konuyu konuşmak istemiyorum,  çok yorgunum zaten, hadi bayyyy!", "aman be, üfff annneee, yine mi?" ses tonumla.


Bir eş ve bir normal iş... Bana, bu ikiliyi, birileri açıklayabilir mi? Çünkü hissediyorum hafiften ben gerilmeye  başlıyorum ki bu iyi değil,  ben gerildikçe gerenlerdenim.  Etrafta bir sürü mutsuz kişi, Allah korusun, zincirleme facia olur.


İnan anneciğim, her iki konuda da zaten büyük endişelerim var ama şu anda beni en çok düşündüren yarın ne giyeceğim konusu. Hah ahaha, kaç Dilek kaç da nereye kadar?


4 ay öncesine kadar gayet normal bir ilişkim ve bir işim vardı.  Ama aşikar ki her ikisiyle ilgili de normal gitmeyen bir şeyler varmış ki her iki normalle de ilişiğimi kesmek durumda kaldım. Şimdi ikisi de yok ve yokluğumdan pek müzdarip değiller ve normal olarak hayatlarına devam ediyorlar. Bu durumda anlaşılan normal olmayan tek kişi/şey benim. Tamam da NORMAL ne demek? Sanırım toplumun kesinleştirdiği tabular ve kalıplar içinde kalanlar normal de, birazcık çizgiyi aşan anormal.  Ok, o halde ben ANORMAL olmaktan çooook memnunum. 


Eğri oturalım doğru konuşalım biraz da kendime haksızlık ettiremeyeceğim. İyi normal bir eş ve iyi normal bir iş için en uygun ortamdayım çünkü ikisi de yok, lla all allaaa. Bu demektir ki aslında doğru yoldayım. Tek bir sorunmuz kalıyor o da 38 gün içinde bir mucize gerçekleşir mi, yılı bitirmeden iyi eşi ve işi kapar mıyım? Ne bileyim Kızıldeniz’in yarılması da herhalde 1 yıl sürmemiştir değil mi? Tamam tamam, cıvımayı bırakıyorum da bu işin eğlenceli kısmı bu, ben ne yapayım? 


Normalleri elimin tersi ile iterken en çok koyan tarafı ise dalga dalga gelen mahalle baskısı. Yaş da aldı başını gidiyor hani.  Bakın şimdi, bayramın ilk günü annemdeyim, ilk bayramlaşma için tabii ki kapıcımız Memet Abi ve ailesi geldi. Herhalde en az on senemiz var aynı apartmanda olalı, eskiden bayramlarda saat 09:00 gibi kapıyı çalarlardı, tabii biz maaile henüz pijama ve muhtemelen kahvalatı sofrasında olduğumuz için son iki senedir saat 11:00 gibi geliyorlar. Kahvaltı bitmiş oluyor da hala pijama konumundan çıkamadık.  Neyse konudan uzaklaşmayalım, bayram tebrikleri ve nasılsınızlardan sonra (sanki hergün görüşmüyorlarmış gibi)  Naime Abla “Dileeeeeyk, senin de mürüvetini bir göremedik !!!!” dedi. Bu gibi yorumlara klasikleşmiş cevabım “Acelem yok canım, hayırlı olacak ise olsun yoksa olmasın daha iyi”. Herkes hak verdi de konu kapanamadı bu sefer. Sabaha annemle küs başladığımız için bir anda çocuk muhabbetine girildi, çocuğun ne zor bir iş olduğuna, nelerden feragat edildiğine vs vs vs derken Naime Abla yine koydu lafi “Olur mu abla çocuksuz, tabi ki yapacak!!!!” Aman be aman ! Anne ve akraba baskısını az buçuk krizlerle atlatıyorum da dışardan saldırı gelince pek de savunamıyorum kendimi çünkü sesimi yükseltemiyorum. Anlaşıldığı üzere bu tip tartışmalar, aile içinde konuşulduğunda, benim cinnet geçirip bağırmamla sonlanıyor. Kaçınılmaz zafer!


Yahu adam var da ben mi almıyorum. Çok mu kolay öyle koynuma alacağım, dünyamı açacağım, güveneceğim eşi bulmak, bulunca da anlamak. İşte bu nokta en önemlisi o kadar güvensiz hale geliniyor ki karşımıza çıkanı bile anlayamıyoruz, vah vah demek kalıyor sadece gidenin ardından. Bence herkes bir gün homoseksüel olacak. Karşı cinsle bu adar anlaşamıyorsak tek care hemcinsine yönelmek olacak. Ki erkeklere daha çok hak veririm vallahi, kadınlar zor be anacığım çok zor. Daha biz bilmiyoruz ne istediğimizi, onlar  nasıl bilsin?


Aman aman bir de sosyal hayatın verdiği ızdırap.  Hiç baktınız mı etrafınıza ne kadar çok yalnız kadın var, cafélerde, barlarda, sokakta… Erkeklerin işi bu noktada daha rahat, bizse sürekli rekabet içindeyiz.  Yani beyler, bir saniye, demek istemiyorum ki sizin hiç derdiniz yok, başarısız ilişkilerden ağzınız hiç yanmamış, sizin kalbiniz hiç kırılmamış ama hadi ama doğrusu bu, etrafta yüzlerce alımlı, güzel, akıllı, bekar ve bekleyen kadın var, yani şansınız çok yüksek. Ha gayret, sadece bir adım atmanızı bekliyorlar.


Yalnız kadın olmak gerçekten zor zanaat. Evlenmiş arkadaşların arasında tek bekar kalan (rahmetli anneanem kalık derdi), nereye gitseniz genelde üçüncü kişi olmak, gece eğlencesinde "ne olur bi kere"lere maruz kalmalar, işte sürekli davetkar taciz dolu bakışlar. Halbuki evli olsak, hele de bir çocuğumuz varsa bizden itibarlısı yok. Yalnız kadın her zaman bir tehdit oluşturuyor, düzen bozan ahlaksız şey. Biraz da güzel ve akılllıysan eyvah eyvah, gardını al, geliyor dedikodu okları, imdat!


Yazmakla bitmeyecek, örnekler pek sevimli değil de benim bir seçimim var. Ne istediğimi bulana kadar ben bir eş ya da bir iş peşinde koşamayacağım (gerçi peşimde olanları da değerlendirmeye alıyorum, o ayrı). Şu an tercihim kendime zaman ayırmak üzerine. Tabii ki normal bir ilişki ve her ay sonu gelen yüklü bir maaşın özlemini duyuyorum bazen ama bu yolu ben seçtim, mutlu olmayacaksam her ikisini de istemiyorum. Buna kimse saygı duymayacak mı?  


Toplumumuzca (inanın en bohemi en danteli bile bu şekilde düşünüyor) şımarıkça bir hareket sayılan bu tercihlerle, normal olmamayı seçtiğim günden beri hem bir işten hem de bir ilişkiden ne beklediğimi anlamaya çalışıyorum. Net cevaplar bulduğumu söyleyemiyeceğim çünkü aslında nerede, ne zaman kaybettiğimi bir türlü hatırlayamadığım Ben'i bulmaya çalışıyorum. Evet ya BEN. Ben ne istiyorum, ben ne bekliyorum, ben ne yapıyorum, kimim ve kimi oynuyorum?


Oynamak, oyun, sahne, kukla, maske, kostüm, drama, komedi, hepsi güzel de gerçeğim nerede? Yıllarca bana giydirilen bu 3 beden küçük korseden ne zaman kurtulup da derin bir nefes alabileceğim. Kendi seçmediğim bir rolde ve oyunda neden başrolde oynuyorum. İnanmadığım bu projeyle nasıl en iyi kadın oyuncu ödülünü almamı bekliyorsunuz? Hayır, artık oy-na-mı-yo-rum.


32 yıl geçti, eğrisiyle doğrusuyla. Hiçbir yaptığımdan pişman değilim, bundan sonra da olmayı planlamıyorum. Her gün uyandığım için şükrediyorum, olabileceklerden korkmamaya, gereksiz endişelerden kurtulmaya çalışıyorum. Yani hakettiğim hayatı kurmaya niyet ettim bir kere. Bu kadar sadece bu kadar. Normal ya da değil, inanın hiç umrumda değil!

4 yorum:

  1. iyi ki yaziyorsun...seni seviyorum..gel hollanda'da evlenip cocuk yapalim:)))

    YanıtlaSil
  2. ben de aynısını yazmak istedim resmen :) kalemine sağlık güzellik...

    YanıtlaSil
  3. CHEERS...
    BARIS...

    YanıtlaSil
  4. Kendi yolunda direnen güçlü kadınlara her erkek saygı, her kadın tehdit olarak bakar.

    Sonsuz katılıyor, kişisel menkıbeni bulma yolunda önünde saygıyla eğiliyor ve pozitif enerjimi yoluna saçıyorum.

    ~Hack

    YanıtlaSil