30 Ağustos 2010 Pazartesi

Tom Tom Sokak ve Postacılar Sokak

26 Ağustos 2010, Perşembe

İki gün üst üste Sultanahmet civari biraz fazla geldi. Daha farklı bir yerlere gitmek lazım artık, gerçi hala bitmedi tarihi yarım ada listem.

Bakalım nereleri var.. Hmmm, Galata tarafı uygundur, tamam. Öncesinde Pera Müzesi'ne gidilir ve bir görev daha yerine getirilir.

Yavaştan hazırlanıyor ve çıkıyorum evden. Cihangir caddesini, sonra Susam sokağı da geç, Firuzağa'ya doğru aynen devam.  Çukurcuma'dan aşağı iniyorum, Tophane'ye doğru, sokak cıvıl cıvıl, eskiciler, antikacılar, tasarımcılar, sokakta seksek oyanayan ve küfür eden çocuklar.

İtalyan Lisesi'nin oradan hemen dönüyorum sağa. En sevdiğim mahallelerden birindeyim su an. Tom Tom Sokak.

Burayı Candas sayesinde kesfettim ve  daha 1 sene bile olmadı sanırım. Bir gün ben işten çıktım, sanırım Candaş da stüdyoya doğru gidiyordu. Gel Postacılar'dan inelim dedi, sana cok güzel bir ev de göstereceğim.. Ben ağzım açık yürüyorum, o daracık sokaklar, evlerin ve yerlerin karakteri.. Kedileri, rutubeti, sarmasiklari, sessizliği...  Evin için o sırada göremedim gerçi ama sonrasından hayran kaldım.
O günden sonra hem işe en kestirme yolum oldu hem de geçerken oradan gülümsediğim yegane yerlerden biri.

Bugünse Tom Tom'dan girip ,Postacılar'dan yukarı çıkacağım. Solumda İtalyan Lisesi ve konsoloslugu, sağımda eski binalar ve Hotel Dakar Italia.


Normalde sokak trafiğe kapalı, o fıst fıst inip kalkan şeylerden var. Nedense sanki ben oaradan geçerken inmesi ya da kalkması gerekiyor ve her seferinde korkuyorum. Birisi bilerek mi yapıyor?

Sokağın ilerisinde sağda Tom Tom Suites var, çok merak ediyorum burada kimlerin kaldığını. Sanki hiç iş yapmıyormuş gibi geliyor ama çok şık bir otel. Bir sefer de içine girip bir "drink" almayı düşünüyorum. Listeye bunu da eklemeliyim.

İtalyan konsolosunun ikamet ettiği binayı da geçince en sevdiğim alana geliyorum.

Postacılar sokağının dili olsa da konussa keşke. Kimler ne halde geçiyor buradan, kimler yaşadı kimler yaşıyor? Geceleri merdivenlere kurulan ayyaşlar, junkieler ne konuşuyor ne hayal ediyor bu sokakta.
İtiraf ediyorum ben hava kararınca buradan geçmekten korkuyorum hatta bazen kararmasına bile gerek yok. Genelde kimse olmadığı için eğer tekin olmayan birilerini görürsem üç buçuk atıyor, wallahi yalan yok.
Gittikçe daha ödlek biri haline geliyorum sanırım, yıllar oncesinin cesaretinden eser yok. İnsanlardan ve bilinmeyenden daha çok korkuyorum gün geçtikçe, güven kısmını hiç açmayayım bile. Taksiye binmek, çok geç saatte sokakta tek başıma yürümek, off.  Ben mi değiştim çok yoksa dışarısı daha mı tehlikeli artık?

Bu güzelim sokakta en sinir olduğum şey, her seferinde ya bir bira şişesi, kutusu ya da yiyecek artıkları olur o en sevdiğim binan giriş merdivenlerinde. Genelde o korktuğum kişiler de burada muhabbetlerini eder zaten. Önlerinden her geçtiğimde kendimden emin havamı takınırım, sanki bu beni kurtarabilecek.
Hayret bu sefer temiz, şaşırıyorum ve de utanıyorum, hep kötüyü düşünüyorum diye.


Ama iki adım daha atıyorum ve yanılmadığımı görüyorum. Hah ahhaha, beni yarı yolda bırakmaz İstanbul'umun öküz insanı, onlara güvenim sonsuz.


Nefret ediyorum ve utanıyorum. Hiçbir şeye saygısı olmayan insanımdan utanıyorum, kendini ve etrafını temiz tutamayan insanımdan.  Gloria Jeans'ten kahve ya da meyve salatasını alıp yemeyi, sevgilisiyle oynaşmayı bilen  ama sonrasında  pisliğini kapayamayan insanımdan. Ve benim/ bizim bunları değiştirecek hiçbir şey yapmamızdan.
Okuldaki öğretimden, ailelerdeki eğitimsizlikten utanıyorum.

Boğazımda yumruyla yokuş yukarı devam, artık sinirden gözüm karardı çok iyi bakamıyorum etrafa ama geliyorum sokağın sonuna doğru ve kediler mama kaplarından suyunu içiyor, yemeğini yiyor, gülümüyorum, tüm sevgim onlarla şu an.
Peki, neden benim evin önüne koyduğum her su kabı ertesi gün kayboluyor, kim alıyorsa bilsin ki hayır dualarımı kendisinden hiç eksik etmiyorum!

Hollanda Konsolosluğu'nun da arka kapısınının yanından geçtikten sonra Beyoğlu'na İstiklal Caddesi'ne çıkıyorum, sıcak ve kalabalık. Kendimi iyi hissettirmiyor bu kalabalık, aslında burada olmak bir şekilde iyi hissettirmiyor, hayırdır insallah? 
Hemen ara sokaktan Tepabaşı'na doğru geçiyorum, acilen Pera Müzesine ulaşmam gerekli ki gerçeklikten, içimi acıtan şeyden uzaklaşmalıyım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder