1 Eylül 2010 Çarşamba

Culinary Institute'de buruk öğle yemeğim

26 Ağustos 2010 Perşembe,

Pera Müzesi sonrası yemek için, çalışırken sık sık gittiğim, Culinary Institute'u seçiyorum. Hem yerim hem notlarımı alırım, keyfime diyecek yok.

Alışkanlık ya üst kata doğru yöneliyorum hemen ama kapalıymış, doğru ya öğle yemeği saati çoktan geçti. Menüye bakıyorum, ne yesem acaba? Bugün kendimi şımartabilirim, hem büyük işler başardım kaç gündür. "Tavuk şinitsel, bir de limonata lütfen..."

Yemekler gelmeden önce mısır ve köy ekmeği geliyor ve zeytiyağına banarak afiyetle yemeye başlıyorum. Bu mısır ekmeği, ekmek değil de kek sanki, insanın aklını uçuruyor, yedikçe yediriyor. Hahahhaha, aklıma Banu ile peçeteye sarıp kalan ekmekleri alışımız geldi. Yine olsa yine yaparım, gocunmam, utanmam



Yaa, acaba doğru seçim mi yaptım burada yemekle? Yok yok, kalite ve tat konusunda bir şüphem yok ama birden böyle burada tek başıma oturunca garip hissettim, ne bileyim.

Buraya ya tüm ekipçe, ya sadece Banu ile ya da Candaş ile geldim şimdiye kadar. Kısaca hiç yalnız gelmedim. Şimdi tek başımayım, tüm eski ekip arkadaşlarım haldur huldur çalışıyor ve Candaş Paris'te. Hani şöyle hızla vurdu bir an diyelim. Ama hemen toparlanmalıyım,  bir amaç uğruna buradayım: hem kendimi hem de İstanbul'u keşfetmek. Ye Dilek ye, sıkma o güzel canını...

Nedense dünkü heycanım yok pek, aklım başka başka yerlerde. Coşkunun yerini bezginlik aldı bir anda. Her seferden büyük bir gururla dönmüş olmama rağmen, arada dinlenmeden, sindirmeden yeni bilgileri yüklemek, zaten kuş kadar kalmış aklımı da aldı götürdü sanki. İçimde bitirmeye çalıştığım tüm endişeler aniden nüksetti.
"Hu hu, ben burdayım ayol, nereye gideceğim sensiz, hu huuuuu.." Hani sorunları çözmeden ne kadar çok kaçarsan daha da büyüyüp gelir bulur ya seni, hah işte ondan. Kovalamaca bir süre daha sürecek belli oldu.

Ollleeey, yemeğim geldi, ufak ufak yiyorum bir yandan da Mevlihane Müzesi'ni düşünüyorum. Oraya ilk gittiğimdeki heyecanım aklıma geliyor. Sema gösterisine denk gelmiştim. Sanırım yine bir müzik grubu ile beraberdik ve ben ağzım açık izlemeye daldım gösteriyi. Ahenkle dans edişlerini görünce ve dünyaya, semaya insana duydukları aşkı hissedince, kaybolup gitmiştim ben yine.

Acaba gerçekten sevmeyi biliyor muyuz? Bize öğretilen kalıpların içinde ne kadar gerçek aşkı, sevgiyi yaşıyoruz?  Karşı cinse ya da hem cinsine, amaaan kısaca partnerimize hissettiğimiz aşk/sevgi değil demek istediğim. Herhangi bir şeye olan, köpeğe, çiçeğe, kurda, kuşa duyulabilecek aşktan , anaya, bacıya hissedilecekten, bir dosta ya da şiire.

Ben sanırım sevebilmeyi geç öğrendim. Birilerini yitirdikçe anladım paylaşmanın önemini, paylaşmaya alıştıkça özlemenin ne demek olduğunu. Sevdikçe, sevilebildiğimi. Sevildikçe yükseldiğimi..

Çok çok eskiden biriyle telefonda konuşurken "çok özledim seni" dediğinde bendeki cevap "hı hııı" olurdu. Ufff, büyük korkaklık. Şimdi ise gerçekten özleyebildiğim için söylemekten de korkmuyorum. Yeni yeni "seni seviyorum" demeye de başladım ama karşımdakinden eminsem. Bu konu hala biraz sallantıda. Güvenebilmek de büyük marifet çünkü. Hepsi aynı anda olamıyor bazen.

Yaa, çok derinlere gittim ben yine. Şu anın keyfini çıkarmak lazım. Sanırım çok şey üstüste geldi, büyük değişiklikler oldu. Sindirmek için de zaman gerek, arada yoklayacak anlaşıldı.

Yalan değil, uzun zaman içerisinde olmaktan hoşlanmadığım bir ortamdayım aslında, beni bir kaç gündür saran ve besleyen tarih yok şimdi etrafımda ve çırıl çıplak sokaktayım sanki... Yine duygusallığa bağlıyorum, kendime gelmeliyim. Uykusuzluk, yorgunluk ve PMS, tehlikeli bir kokteylmiş, dikkat.

"Hesabı alabilir miyim?" "Evet, kartla ödeyeceğim...teşekkürler"

Ödedim de bozuk para yok diye bahşiş bırakamadım, kaç Dilek kaç. Hemen Tünel'e, Mevlevihane'ye.

Arada yürürken Tepebaşı'ndaki Sağlık Ocağı'na ait binaya takılıyor gözüm. Hele ki ilk katın penceresinden görünen çaydanlık manzarası içimi burkuyor. Biraz daha özen istemek ya da göstermek bu kadar zor olmamalı..


Tünel Meydanı'ndan aşağı yürürken, Mevlihane'nin kapısının önünde uyuyan kedileri görüp hemen yanlarına gidiyorum. Az buçuk sevdikten sonra kafamı bir kaldırıyorum ki restorasyon yüzünden kapalı. Eee ne zaman açılacak peki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder