8 Eylül 2010 Çarşamba

Doğubank İş Hanı ve Hamdi Restaurant






30 Ağustos 2010,  Pazartesi

Yorgun geçti haftasonum, eğlencesi de var, gereğinden fazla asabiyeti de..
Pazartesi günün ilk saatlerimi bilgisayarın başında, yazarak geçirdim ki artık daha planlı olmak lazım, belli oldu. Ne kadar yazarken eğlensem de bu yeni bilgiler dağ gibi birikti ve ayıklaması zor. Haftasonundan kalan son moral bozukluğumu da yazarken içimden atıyorum. Ben bu işi sevmeye başladım, uzaklaşıyorum çünkü etrafımda olan biten herşeyden, kendimle başbaşa kalıyorum ve kendimi sınıyorum. Çok eğlenceli..


Alper'den haber bekliyorum şimdi beraber Doğubank'a gideceğiz, kuzeninin yerine. Iphone'u göstereceğim. Artık pes ettim, belli ki çalışmayacak, göstermek lazım işin ustasına.
Hah Alper de aradı, hemen hazırlanıp çıkmam lazım, hoppaa.

Klasik güzergahımı izleyerek Fındıklı'ya iniyor, tramvay'a atlayıp Sirkeci'de iniyorum. Doğubank'ı her seferinde aynı dönerciye sormama ne demeli? Ondaki cevap da "hemen ilerde sağda". Bazı şeyleri öğrenmek ya da akılda tutmak nasıl bu kadar zor oluyor.


3. kata çıkıyor ve Alper'le buluşuyorum da zor oldu be.  Iphone'un belirli bölgelerine dokunamadığım için ne arayabiliyorum ne de tuşlayabiliyorum. İptidai şartlarla iletişimi geçme uğraşlarım sonucunu veriyor en sonunda ve doktorun yanına gidiyoruz.
Karar: acil ameliyat gerekli, ekranın "komple değişmesi lazım".. Ok, ne yaplım kader utansın. " Yaa bir de şu blackberry'e bakar mısın?" derken, BB'yi orada bırakıyor ve Iphone'umu alıp çıkıyorum. Iphone için ekranların gümrükten çıkmasını beklemem gerekli. Ahh yine bir bekleme durumu, bu bitecek mi bir gün?

Arada tamir için gelen müşterileri izliyorum, o kadar farklıyız ki.. Sadece ortak tek bi şey var, bozulan mobil telefonlar ve bizden hep bir adım ötede olan teknoloji. Hepsinin aynı aciliyette ve çaresilik içinde olması ise tek ortak noktamız.


Çıktık Doğu Bank'tan, Alper de ben de açız (Hahahaha süpriz oldu değil mi?). Nerede ne yiyelim diye düşünürken, tramvay'da Hamdi Restaurant'ı gördüğüm aklıma geldi, hani uzun senelerdir de gitmiyorum, kimbilir ne kadar oldu? Günün ilk yemeği için kebap seçmiş olmam ne kadar doğru olacak acaba. Alper hiç bilmiyor Hamdi'yi, emin de değil aslında, ama daha iyi seçenek bulamadık, Burger King dışında. Ben de yıkayıp yağlamaya başladım. Buraya eskiden büyük müzik gruplarını getirdiğimizi falan söylüyorum, temizdir, güzeldir diyorum

Mısır Çarşısının önünden geçip hemen solda Hamdi'ye varıyoruz.. Arada laflarken ve Alper'in daha önce buralarda hiç gezinmediğini öğreniyorum. Nasıl ya, benden de kötüleri varmış :) Tabii ki bir profesyonel olarak engin bilgilerimi onunla paylaşıyorum. Eskiden hem öğrencilik hem de ufak ufak tasarım işleri yaptığımda her günüm buralarda geçerdi. Daha çok Tahtakele civarı. Ayy, bir de şu hayvan pazarı durumu vardı yaa.. Acaba hala satıyorlar mı Mısır Çarşısı'nın yanındaki yerde? Wallahi bakamam, yüreğim bunu kaldıramaz artık.

Neyse Hamdi'ye girdik, bir an Ramazan dolayısıyla kapalı zannettim ama teras kısmını hatırladım hemen. En üst kata çıktık, asansörden indik de bizi karşlayan kimsecikler yok. Birisine soruyorum, "şefim ilgilenecek" diyor da "şef" nerede?. En ama en uyuz olduğum şey, restorantlarda, cafelerde yani yemek servisi veren yerlerde kapıda karşılanıp, oturabileceğimiz masaların gösterilmemesi. Ne o öyle dandun.. En basit esnaf lokantasında bile "hoşgeldin abi, buyur abla" denir, de koca Hamdi'de suratımıza bakan yok.

Evet, sonun da şef göründü. Alper'in gözü balkonda ama rezervasyon lazımmış, oturduk  balkondan hafifçe uzak, samimi iki kişilik masamıza, hemen yanda  da genel olarak kullanılan servis masası, boşlar ve biz, hahaha ha.
Çok açız ama ne yiyeceğiz karar veremk güç, uzun uğraşlar sonrası o fıstıklı kebap istedi ben de yoğurtlu kebap, iskender yokmuş en yakın seçim buymuş gibi geldi. Ramazan dolayısıyla döner neden çıkmıyor onu anlamıyorum. Her kebap var da neden döner yok?


Önden mezeler ve salata geldi sonra yemekler, muhabbet de güzel.




Ben bu gezmelerimi anlatıyorum, Alper bana blog sanatından bahsediyor, ne kadar çokl dikkat etmem ve yapmam gereken şey var, uffff. Geçen hafta çıktıkları tatil maceraları da cabası... Ooh, yemek fena değil, manzara da çok şık.. 




Korktuğum başıma gelmedi, midem bozulur diyordum kebaptan ama etler yağlı değil çok... Ayy neydi o Günaydın'da yaşadığımız durum.. 6 kişi aynı şekilde motoru bozar mı ya?
  
Aaa aa, Ömer Karacan ve arkadaşları çoktan kalkmışlar balkondan, biz yine turistlerle başbaşa kaldık.

Eh bizim de kalkma vaktimiz geldi, bağırsaklarım bozulmasın diye dua ede ede iniyorum merdivenlerden..
Şimdi yine bir Doğubank turumuz var, Alperler'e projeksiyon asma aparatı bulmamız gerekiyor. 


Gerisin geri Doğubank'a girdik, büütn katları dolandık, herşeyi alasım var. Aklım bu aralar fotoğraf makinesinde de gözüm pek tabii gözlüklere takılıyor, derken saatler, derken kulaklık, telefon kılıfı, çalar saat, ayy ben de projeksiyon mu alsam? Parlak olan herşeye aklım gidiyor, burası cennet, saç maşası, mikser, kamera...


Burasi eskiden daha kalabalıktı sanki, belli ki işler kesat, belki sebebi Ramazan belki de ekonomik durum. Çok da iç açıcı görünmüyor, umarım yanılıyorumdur.


Her katı turladıktan sonra bir üst kata çıkıyoruz, tabii ki merdivenle, benim o ufak asansöre binmeme imkan yok ki şükürler olsun Alper benden de huylu bu konuda.
En sonunda  4. katta Alper aradağını buluyor ve satın alma işlemine geçiyoruz ki ben nefesimi tutarak dışarı kaçıyorum. Dükkanın içi çok havasız ve rutubet kokuyor, sıcak da cabası. Alper'in de surat değişti ama ödüyor artık, az kaldı.


Kendimizi hemen dışarı atıyor ve kısa Eminönü turumuza başlıyoruz.. Olley, Alper de benimle geliyor, bakalım iki kişi keşif nasıl olacak ve neler çıkacak bu sefer karşıma..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder